Last Updated on 9 Şubat 2022 by Yavuz Kestane
Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri-Yusuf Akçura Kitabı’nın Bir İncelemesi
Kitabı incelemeden evvel öncelikle kitabın müellifini tanımanın önemli olacağını düşünüyorum. Yusuf Akçura, Türk düşünce tarihinin en önemli isimlerinden birisi olmakla birlikte Türkçülük akımının önemli savunucularındandır. Görüşleri, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ardıllarınca benimsenmiş ve tatbik edilmiştir. Akçura, Çarlık Rusya’sının Kazan kentinde doğdu. Aslında yaşamı ilginçliklerle dolu bir kişilik. Ailenin hayatta kalan tek çocuğu olan Akçura, babasının ölümü üzerine annesi ile Kazan’dan ayrılıp İstanbul’a göç etmek zorunda kalır. Daha sonra eğitimini yarıda bırakıp Kazan’a gider. İstanbul’daki Harbiye okulunda eğitimini tamamladıktan sonra fikirlerini çıkardığı dergiler aracılığı ile aktarır. Bu dönemlerde ayrılıkçı birtakım hareketlere de katılması yüzünden tutuklanır. Trablusgarp Savaşından sonra Fransa’da siyasal bilgiler fakültesinde eğitim alır. 1917’deki Ekim Devrimini de yakından incelemiş, bu noktada yeni kurulan Sovyetler Birliğindeki Müslüman Türklerin haklarını savunmak için örgüt dahi kurmuştur. Milli Mücadele döneminde aktif olduğu bilinen Akçura, Cumhuriyet kurulduktan sonra mebus olarak görev yapmış, 1932‘den itibaren Atatürk’ün talebi doğrultusunda Türk Tarih Kurumuna başkanlık etmiştir. Yusuf Akçura 1935 yılında hayatını kaybeder.
Eser, 18.yüzyıl geneli ve 19.yüzyıl başlarındaki Osmanlı Devletinin duraksama ve gerileme dönemlerine odaklanmış. Bu noktada özellikle 3.Selim devri üzerinde durulmuş. 3.Selim’den önce gelen 18.yüzyıl padişahları 3.Ahmed, 1.Mahmud, 3.Osman, 3.Mustafa ve 1.Abdülhamid’in sadece isimlerine değinilmiş. 3.Selim dönemi, Fransız İhtilalinin yaşandığı, terör döneminden sonra Napolyon Bonaparte’ın İmparator olarak tahta çıkıp Avrupa’yı toz duman ettiği bir dönem. Aynı zamanda Fransız İhtilalinden yayılan milliyetçilik akımları da ilk elden deneyimlenmiş. 19.yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkacak Balkan milliyetçiliği sonrası Yunanistan ve Sırbistan bağımsızlıklarını kazanacaklardı. Bu devir, duraksamanın artık alenen kabul edildiği bir dönem olmakla beraber, süratli değişimlerin de yaşandığı bir zaman dilimidir.
Eser genel olarak 3 kısma ayrılmış;
1) Türk Olmayan Müslüman Kavimlerin Ayrılıkçı Hareketleri
Bu kısımda, Arabistan yarımadasındaki kavimler üzerinde durulmuş. Benim belirtmek istediğim kişi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dır. Aslen Arnavut olan Mehmet Ali Paşa, ilk önce Mısır’daki gücünü Kölemenlerle paylaşmış, ancak daha sonra yavaş yavaş gücünü arttırarak başa geçmiştir. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devletinin Napolyon Bonaparte’ın Mısır’ı işgali sonrasında yaşadığı askeri ve ekonomik sorunları bilerek ülkesinde modernleşme atılımında bulunmuş, ordusu ile birlikte Kütahya’ya kadar gelmiştir. Muhtemelen Fransızlar ve İngilizler araya girmeseydi, Mehmet Ali Paşa İstanbul’u işgal edip Osmanlı Devletine son verebilirdi.
2) Türk ve Müslüman Olmayan Kavimlerin Ayrılıkçı Hareketleri
Bu bölümde Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ’ın, Rusya’nın Balkanlarda etkin rol oynaması ile birlikte ayrılıkçı hareketlerine yer verilmiş. İlaveten cılız da olsa Ermeniler de çatışmacı faaliyetlerde bulunmuşlar fakat Ermenilerin ayrılması, 1.Dünya Savaşından sonra gerçekleşecektir. Bilindiği üzere 2.Katerina döneminden beri, Ruslar Kırım’ı işgal etmiş, İstanbul limanlarına kadar gelmiş, Balkanlardaki Ortodoksluk temsilini çeşitli vesilelerle kullanmaktan çekinmemiştir. Akçura’nın, Rus toplumunu ve siyasetini yakından tanıması, burada orijinal tespitlerde bulunmasına yardımcı olmuş.
3) Fransız İhtilalinin Osmanlı Devletindeki Tesiri ve Napolyon’un Osmanlı Aleyhindeki Şark Politikası
Fransız İhtilali, diğer iki bölümün bir nedeni olarak görülebilir. Napolyon Bonaparte’ın Şark’a doğru yayılmacı politikası, en başta Osmanlı ve İngilizlerin aleyhinde olmuştur. Napolyon’un Şark politikası, Mısır üzerinden Osmanlı Devletinin Doğu vilayetlerini zapt ederek Hindistan’ı ele geçirmekti. Böylelikle İngiliz sömürgelerine ağır darbe vurabilecekti. Bizim tarih yapıtlarımızdaki Napolyon algısı, biraz Büyük Petro’ya benzer. Bize göre, Napolyon hesap kitap bilmeyen, çılgın ve tuhaf bir kişilikti. Ancak Akçura’nın bu eserinde bunun doğru olmadığı görülüyor. Rusya’ya saldırana kadar Napolyon’un diplomasiyi oldukça doğru kullandığı anlaşılıyor. O zamana kadar daha çok Britanya İmparatorluğu ile yakın olan Osmanlı Devleti, Napolyon’un akıllı politikaları sayesinde hem İngilizlerden hem de Ruslardan kopmuştur. Napolyon’un Mısır seferinde kendisini müslüman olarak tanıttığı da bilinir. Hatta şu sözleri de kendisi aktarmış;
“Mısıra vürudunda Dini İslama muhabbet, Nebiyi zişana hürmet ve her gün Kur’anı kerim tilavet eylediğini ve Mısır’da binazir bir camii şerif bina ederek Dini İslam’a dahil olmak niyetinde olduğunu bize bildirdi.”
Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin nasıl ve ne şekilde başladığını merak edenlere önerebileceğim usta işi bir eser. Tek sorun, bazen eski Türkçe kelimelerin metnin anlaşılmasını güçleştirmesi olmuş. Ama Türk Tarih Kurumu belli ki eserin aslına dokunmak istememiş.