Müziğe Kısa Bir Tarihsel Bakış ve Günümüz Müziği

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest
WhatsApp
muzik_tarihi

Last Updated on 13 Eylül 2022 by Aslıhan Demiralay

Müzik dinlemek birçoğumuzun günlük olarak yaptığı bir eylem. Kimimiz modumuzu değiştirmek için, kimimiz kafa dağıtmak için, kimimiz ise zaman geçirmek için tercih ediyoruz. Müziğin karakterle ve yaşamımızın dönemleri ile oldukça alakalı olduğunu düşünmekteyim. Dinlediğimiz her şarkıda bizden bir şeyler var. Her dinleyişte anıları geri getiren şarkılarımız imzamız niteliğinde. Bazen de hiç rast gelmek istemediğimiz şarkılar var tabii, zamanın bizi dinlemeye küstürdükleri. Tabiri caizse dinlediğimiz her şarkı ruhumuzdan bir kodu ortaya çıkarıyor. Şarkılar oldukça eski bir tarihe sahip. Hatta şunu söyleyebilirim ki dinler, kültürler, sevdalar, umutlar, düşler kadar eskiler. Yani, insanlık tarihi kadar. Bilinen her kabile ve toplumun belli bir müzik anlayışı oluşmuş geçmişten bugüne dek. Bilinen ilk müzik, Afrika’dan gelme. Bu da çok doğal, ki bugünkü tarihimiz de büyük olasılıkla oraya dayanıyor. Müzik de insan gibi değişmiş, gelişmiş. Çağlar boyunca bir evrim yaşamış diyebilirim. Müzik kültürden, günlük yaşam rutinlerinden, bazen yenilen yemek veyahut da bulunulan sosyoekonomik durumdan bile etkilenmiştir.

jim_morrison
Jim Morrison

Müziğin dönemlerini tarih öncesi, Antik, Batı Müziği, Klasik ve Çağdaş olarak ayırabiliriz. İlk müzik aletinin insan sesi olması muhtemel. Daha sonraları çeşitli aletler kullanılarak iletişime geçmeye, haber vermeye çabalayan topluluklar müzik aletlerini ortaya çıkarmışlar. Yaklaşık 50.000- 60.000 yaşlarında olan ve ilk müzik aleti olarak bilinen, uyluk kemiğinden yapılma bir çeşit flüt Neandertaller tarafından üretildi. Fakat şunu da belirtmem gerek, bu müzik aletinin gerçekten o amaçla üretildiği tam olarak belli değildir, anlayacağınız biraz muallakta. Bilinen en eski şarkı Suriye’de çivi yazısı ile yazılmış olup üçlü armoniden oluşmaktadır ve Pisagor akortlamasına sahiptir. Tam haliyle hayatta kalan en eski şarkı ise milattan sonra bir ya da ikinci yüzyıla denk gelen Seikilos Kitabesi’dir. Müzikte nota kullanımı, yani müziğin teorik bir dil edinmesi ise dokuzuncu yüzyıla dayanmaktadır. Gui d’Arezzo nota sisteminin seslerin yüksekliğini kesin olarak belirttiğini keşfetti, on birinci yüzyılda porte kullanılmaya başlandı ve nota yüksekliği ve süresi kesin biçimde belirlenebilir bir hale girdi. Nota isimleri Aziz Johannes Battista ilahisindeki satırların ilk harflerinden gelmektedir.

Müzik olarak kullandığımız kelime Antik Yunan dünyasına aittir. İlk kullanımı Musike’dir ve Latince’ye Musica olarak geçmiştir. Arapça’dan Türkçe’ye geçen müzik kelimesi Arap kökeniyle Mûsîkıy şeklindedir.

Kelimenin kökeni oldukça ilginç bir hikâyeye sahip, Yunan mitolojisinde ilham perilerinin adı Muse olarak geçer ve kelime aslında ilhamla ilişkilidir, yani ilham perilerine yaraşır bir sanat… Müz’ler (Muse), dans ederek ve şarkılar söyleyerek yaratıcı düşünceyi sunar, hastaları iyileştirir ve iç karartıcı düşünceleri uzaklaştırırlar, çoğunlukla müziğin yaptığı da budur zaten.

tasimi_yiyen_agac_sarkisi
Taşımı Yiyen Ağaç

Müzik millet, dil, din, görüş farklılığı ayırmaksızın herkese hitap eder, birleştirici bir gücü vardır. Savaşta, aşkta, hastalıkta, ölümde ve doğumda hep bunu duyurma, paylaşma isteği olduğundan dolayı insan doğasına uygun olanı yapar, bunu ritme ve sese döker, bir nevi duygularını dışa vurur. Herkesin anlaşabileceği en büyük sanat biçimidir. Bir müziği dinlerken sadece kendinizi kaptırırsınız, ne dediği ya da neye hitap ettiği göz ardı edilebilirdir. Dipnot, müzik oldukça iyi bir dil öğrenme aracıdır.

Geçmişten günümüze bir yolculuğa sahip müzik, ve bu yolculuk insanlık var olduğu sürece devam edecek gibi görünüyor. Gelelim asıl bahsetmek istediğim günümüz müziğine…

Günümüz dünyası oldukça değişken ve hızlı bir ritme sahip, bazen neye uğradığımızı anlayamıyoruz, tempo o kadar hızlı değişiyor ki ne yeni, ne ilgi çekici hale gelmiş bilemiyoruz, saniyeler içerisinde bile yeni dediğimiz eski moda haline gelebiliyor. Aslında bu tüketim çılgınlığı ve popüler kültürle, kapitalizmin dünyamızı sürüklediği halle de alakalı. Fakat benim şahsi olarak en çok dikkatimi çeken şey yaşıtlarımın yani yirmili yaşlardaki akranlarımın dinledikleri oluyor. İnanın çözmekte oldukça zorlanmaktayım. Daha önce de bahsettiğim gibi müzik karakterle ve o an yaşanılan durumla oldukça ilgili, fakat burada durum biraz farklı, meselem en yeniler. Her sanatçının yaptığı işe saygı duyarım ve takip etmeye çalışırım, ancak günümüz şarkıları ile bir derdim var gibi hissediyorum. Herhangi bir arkadaşım veyahut tanıdığım yolda giderken ya da çalışırken bir parça açacağım dediğinde resmen soğuk terler döküyorum, acaba o malum şarkılardan biri mi gelecek diye korkuyorum bir an. Belki çoğunluğa göre bu düşünce tarzı hoş değil fakat ben yine de taşlanmaya hazır bir biçimde yazmaya devam edeceğim. Açıkçası günümüzde birçok şarkıda olabildiğince seksist bir dil görmekteyim. Bu belki her daim böyleydi fakat bu aralar bunu oldukça fazla hissediyorum. Ayrıca birçok şarkı enstrümantal olarak değil de elektronik ortamda hazırlanıyor, bu robotsuluk da beni rahatsız eden noktalardan biri. Çok bir yaşım yok, henüz yirmi üç yaşımdayım, ancak eski kafalı mı dersiniz ne dersiniz bilmiyorum şu anın birçok müziği bana vakit kaybı gibi geliyor. Bundan ekmeğini kazanan insanlar var, bunun farkındayım ve gerçekten zor olduğunu düşünüyorum, ama karakter ve mod dinlenen müziği etkilediği kadar dinlenen müzik de insanı etkilemekte, karşılıklı bir ilişki var bu olayda ve bunun insanları etkilediğini düşünüyorum. Şimdilerde müzik dünyasında bir kolaycılık var ve bu beni oldukça rahatsız ediyor. Belki dinlenilen o şarkılar belli bir süre sonra unutulacak ya da kişinin müzik zevki değişecek ama ben yine de insanların kaliteli bir içeriğe maruz kalmalarını dilerdim, sonuçta yaşadığımız hayat kısa ve nasıl yaptığımız her işi düzgün yapmaya çalışmalıysak ve bize gelen her türlü hizmet ve malın düzgün bir yapıya sahip olmasını istiyorsak, sanatta da bunu istememiz gerekir diye inanıyorum. Sıkı bir müzik sevdalısı olarak bu benim hakkım diye düşünüyorum. Her şey bir gün elbette değişime uğrar fakat bu tüketim çılgınlığının ve hızlı değişimin sanata da ziyarette bulunması kulağa oldukça üzücü geliyor.

Robert Johnson Vudu Gölgesinde ki Blues Efsanesi

İçeriği dolu, hakaret veya ayrıştırıcı ifade bulunmayan, bir şeyler katan ve dinlenildiğinde gönlün, aklın bir yerlerine dokunan şarkıları bu günlerde bulmak oldukça zor. Umarım birçok dinleyici bunun farkındadır ve bu durumu el birliği ile değiştirebiliriz. Bizler önümüze konan tabağı reddetme hakkına da sahibiz, hele ki ele alınan konu sanat ise her daim daha kalitelisini hak ediyoruz, çünkü “Sanat uzun, hayat kısa”. Çünkü bir ömür aklı bulanıklaştıracak, zaman kaybedecek kadar uzun değil. Sanat dünyası bu değişimi zaman çemberinden geçtikçe değiştirir ve dönüştürür fakat bizim buna sanatın ömrü kadar yetecek ömrümüz olduğunu düşünmüyorum.

Bu yazımda naçizane fikir ve endişelerimi dile getirmeye çalıştım, okurun samimiyetime güveneceğini düşündüğümden de içimden geldiği gibi, sansür ve sınır koymadan yazmak istedim. Dilerim kimseyi incitmemişimdir. Daha parlak, neşeli ritimlerle dolu günler geçirmeniz dileğiyle.

klasik_gitar
Klasik Gitar Nedir?

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest
WhatsApp

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir