Last Updated on 8 Aralık 2022 by Aslıhan Demiralay
Transit-2018
“Terk edilenlerin asla unutmadığını söylerler, doğru değil bu. Hüzünlü, tatlı şarkılar onların tarafında. Merhamet onların tekelinde. Terk edenlerinse kimsesi yok. Tek bir şarkı bile onlar için değil.”
Transit, senaryosunu Anna Seghers’in romanından uyarlayan Christian Petzold’un yazdığı, yönetmenliğini Christian Petzold’un yaptığı 2018 yapımı bir dram. Anna Segners’in romanından uyarlanan bu filmde başrolleri Franz Rogowski ve Paula Beer paylaşıyor.
İlgili Yazı: Undine Bir Aşk Hikayesi Yönetmen: Christian Petzold
Transit Filmi Konusu
Paris’te yaşayan Alman Georg (Franz Rogowski), faşistlerin şehre yaklaşmasıyla kaçma planları yapar. Bu sırada biraz para kazanmak için Weidel adlı bir yazara, karısı ve Meksika Konsolosluğu tarafından gönderilen mektupları götürme işini kabul eder. Ancak mektupları vermek üzere otele gittiğinde yazarın intihar ettiğini öğrenir. Georg yazardan kalan roman taslağını teslim etmek ve yazarın öldüğünü bildirmek için gittiği Meksika Konsolosluğunda Weidel zannedilir, ona kaçması için bir miktar para ve davet mektubu verilir. Bu durum Georg’un da işine gelir ve vize işlemlerinin tamamlanması için Marsilya’da beklemeye koyulur. Georg’un bulduğu bu çıkış yolu onun için yeni kapılar açarken, farkında olmadan başka hayatları da etkileyecektir. Bu süre zarfında, kayıp kocası Weidel’in izini süren Marie(Paula Beer) ile yolları kesişir ve ona âşık olur. Bu noktadan sonra biz de Georg’la beraber kendimizi tesadüf, gitmek, kalmak, insanlar arasındaki görünmez bağlar, çaresizlik, direnme, vazgeçme üzerine düşünürken buluruz.
Transit temelde “öteki” olmayı, sıkışmışlığı, çaresizliği, hayata tüm olumsuzluklara rağmen devam etme çabasını anlatan bir film. Ancak bunu abartarak, ajite ederek değil, son derece naif bir biçimde yapıyor. Yaşanan ne ise onu görüyoruz, yönetmen gördüklerimizin bizi ne yöne, hangi hisse sürükleyeceğini bize bırakıyor. Bunu yaparken de geçmişle şimdi sürekli yer değiştiriyor, geçmişte yaşanmış olayları bize modern dünyada anlatıyor. Aslında dünya ne kadar modernleşirse modernleşsin haksızlık, zulüm, çaresizlik hep var oluyor. Bu kaçış ve hayata tutunma hikâyesinin yanında bir de aşka tanık oluyoruz. Georg’un Marie’ye aşkı, Marie’nin terk ettiği ancak yine de yolunu beklediği kocasına aşkı, doktorun Marie’ye aşkı… Tabii ki Marie’nin Georg için âşık olduğu kadın olmasının da ötesinde umut olması, yaşam amacı haline gelmesi…
Transit Filmi Son Söz
Filmdeki bütün karakterlerin kendine ait, farklı farklı hikâyeleri, geçmişleri, hayalleri var ancak herkesin hayatı bir diğeri ile bir noktada kesişiyor. Hatta birbirini tanımayan, belki sokakta, belki bir kuyrukta birkaç dakika birbirini gören insanların bile birbirine bağlı oluşuna, ilişkiye girmeseler de birbirlerinde bir his bıraktıklarına şahit oluyoruz.
Transit, bir yandan zorunlu göçün kişiler üzerindeki etkisini anlatırken bir yandan da gitmenin ya da kalmanın bir çözüm olup olmadığı, bazen ne yaparsak yapalım yolun sonunun hesaplanamadığı üzerine kafa yoruyor. Akışkan, naif filmlerden hoşlanıyorsanız Transit tam size göre. Duygu, karakter, zaman, mekân geçişleri üzerine kurulu bu güzel filmi Mubi’de izleyebilirsiniz, keyifli seyirler!
Bu Yazıyı Beğendiyseniz Bunlar da İlginizi Çekebilir:
