Last Updated on 22 Şubat 2025 by Aslıhan Demiralay
Anton Pavloviç Çehov (1860-1904), modern kısa öykü ve tiyatro yazarlığının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilir. Rusya’nın Taganrog kentinde doğan Çehov, edebiyat kariyerine tıp fakültesinde okurken mizahi öyküler yazarak başladı. Hayatı boyunca doktorluk mesleğini sürdürmesine rağmen, edebiyata olan tutkusu onu kısa öykü ve oyun yazarlığında zirveye taşıdı.
Anton Çehov’un Edebi Tarzı ve Önemi
Anton Çehov, modern kısa öykücülüğün ve tiyatronun en önemli isimlerinden biri olarak dünya edebiyatına büyük katkılarda bulundu. Onun edebi tarzı, klasik anlatım tekniklerinden uzaklaşarak, insan psikolojisine, gündelik hayatın detaylarına ve karakterlerin iç dünyasına odaklandı.
Çehov’un en büyük katkılarından biri, olay örgüsüne dayalı kısa hikâyelerden uzaklaşarak, karakterlerin içsel dünyasını merkeze alan öyküler yazmasıdır. Onun eserlerinde, büyük olaylar ya da dramatik zirveler bulunmaz; bunun yerine, sıradan insanların yaşamları, duyguları ve düşünceleri gerçekçi bir dille anlatılır.
Bu tarz, James Joyce, Katherine Mansfield, Raymond Carver ve Alice Munro gibi yazarları etkileyerek modern kısa öykücülüğün gelişmesine katkı sağladı.
Çehov, gereksiz detayları metinlerinden çıkarmayı savundu ve edebiyat dünyasına “Çehov’un Tüfeği” adı verilen anlatım tekniğini kazandırdı. Bu tekniğe göre, bir hikâyede ya da oyunda yer alan her detay, ilerleyen bölümlerde bir şekilde işlev kazanmalıdır. Örneğin, bir sahnede duvarda bir tüfek asılıysa, bu tüfeğin ilerleyen bölümlerde patlaması gerekir.
Bu teknik, Hemingway, Faulkner ve modern senaryo yazarları tarafından benimsendi ve birçok edebi eserde kullanılmaya başlandı.
Çehov, tiyatro oyunlarında klasik dramatik yapıyı bozarak, olay örgüsü yerine karakterlerin ruhsal durumlarını, hayal kırıklıklarını ve gündelik yaşamın içindeki çatışmaları ön plana çıkardı.
Örneğin, Vanya Dayı, Üç Kız Kardeş ve Vişne Bahçesi gibi eserlerinde büyük olaylar değil, karakterlerin içsel çöküşü ve hayatın kaçınılmaz değişimi ele alınır. Bu teknik, Samuel Beckett, Harold Pinter ve Antonin Artaud gibi yazarları etkileyerek, modern tiyatronun şekillenmesinde önemli bir rol oynadı.
Çehov’un eserleri, insan psikolojisini ve toplumsal değişimleri büyük bir gerçekçilikle yansıtır. Onun karakterleri sıradan insanlardır, kahraman ya da kötü adam değillerdir. Bu yaklaşım, Dostoyevski ve Tolstoy’un varoluşçu bakış açısını daha sade ve gözlemsel bir dille devam ettirdi.
Bu yönüyle, Çehov’un tarzı Franz Kafka, Virginia Woolf, Marcel Proust ve Albert Camus gibi yazarlar üzerinde etkili oldu.
Anton Çehov, kısa öykü ve tiyatroda büyük devrimler yaparak, edebiyatın olay örgüsünden çok karakterlerin iç dünyasına odaklanmasını sağlamıştır. Onun anlatım tarzı, 20. yüzyıl modernizmi ve gerçekçilik akımı üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuş ve günümüzde hâlâ birçok yazar ve yönetmen tarafından ilham kaynağı olarak görülür.

Anton Çehov’un En Önemli Kitapları ve Oyunları
1. Martı (Чайка/1896)
Çehov’un en önemli tiyatro eserlerinden biri olan Martı, sahnelendiği ilk dönemlerde büyük başarısızlıkla karşılaşsa da, ilerleyen yıllarda modern tiyatronun en önemli eserlerinden biri olarak kabul edildi. Oyun, sanatta yenilik arayışı, başarısız aşk ve insan psikolojisinin derinliklerini ele alır.
2. Vanya Dayı (Дядя Ваня/1899-1900)
Çehov’un klasik eserlerinden biri olan Vanya Dayı, taşrada yaşayan insanların hayal kırıklıkları ve boşa geçen hayatlarını anlatır. Oyundaki karakterler, mutsuzlukları ve içsel çatışmaları ile Çehov’un gerçekçi anlatım tarzının en iyi örneklerinden birini oluşturur.
3. Üç Kız Kardeş (Три сестры/1901)
Bu oyun, taşrada sıkışıp kalan ve Moskova’daki eski hayatlarına özlem duyan üç kız kardeşin dramını işler. Üç Kız Kardeş, Çehov’un melankolik anlatımının ve karakter gelişiminin güçlü olduğu eserlerden biridir.
4. Vişne Bahçesi (Вишнëвый сад/1904)
Çehov’un son tiyatro eseri olan Vişne Bahçesi, aristokrasinin çöküşü ve değişen toplumsal yapıyı konu alır. Oyunda, büyük bir malikânenin satılmasıyla eski düzenin son bulması anlatılır. Çehov, bu eserinde trajedi ve komediyi ustaca birleştirerek modern tiyatro anlayışına büyük katkı sağlamıştır.
5. Altıncı Koğuş (Палата №6/1892 – Öykü)
Çehov’un en güçlü kısa öykülerinden biri olan Altıncı Koğuş, bir akıl hastanesinde geçen olayları ve otoritenin baskıcı yapısını sorgular. Hikâye, insan doğasının kırılganlığını ve sistemin acımasızlığını çarpıcı bir şekilde ele alır.
6. Köylüler (Мужики/1897 – Öykü)
Bu eser, köy yaşamının zorluklarını ve köylülerin iç dünyasını gerçekçi bir şekilde anlatır. Çehov, romantik bir bakış açısıyla değil, tüm sertliğiyle köylü hayatını gözler önüne serer.
7. Bozkır (Степь/1888 – Öykü)
Genç bir çocuğun bozkırda yaptığı bir yolculuğu anlatan bu hikâye, doğa tasvirleri ve karakter psikolojisi açısından Çehov’un ustalığını gösterir. Bozkır, Çehov’a edebi kariyerinde büyük bir ün kazandıran eserlerden biridir.


Anton Çehov’un Özel Hayatı
Anton Pavloviç Çehov, 29 Ocak 1860’ta Rusya’nın Taganrog kentinde doğdu. Çocukluğu maddi sıkıntılar içinde geçti. Babası Pavl Çehov, otoriter ve dindar bir bakkaldı, annesi Yevgeniya Çehov ise anlatıcı yeteneğiyle Anton’un edebi dünyasına ilham verdi.
Ailesi ve Gençliği
Çehov’un ailesi 1876’da iflas edip Moskova’ya taşınmak zorunda kaldı. Ancak Anton, eğitimini tamamlamak için Taganrog’da kaldı. 1879’da Moskova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi ve burada doktorluk eğitimi aldı. Hayatı boyunca doktorluk yapmaya devam etti, ancak esas başarısını edebiyat alanında kazandı.
Aşk Hayatı
Çehov, uzun yıllar boyunca evlilikten kaçındı. Kadınlarla ilişkileri oldu, ancak ciddi bağlardan uzak durdu. 1898’de, ünlü tiyatro oyuncusu Olga Knipper ile tanıştı. Çift 1901’de evlendi, ancak Çehov’un sağlığı nedeniyle uzun süre ayrı yaşamak zorunda kaldılar. Olga, Moskova’da tiyatro kariyerine devam ederken, Çehov sağlık koşulları nedeniyle Kırım’da yaşamaktaydı.
Hastalığı ve Ölümü
Çehov genç yaşlarından itibaren verem hastalığıyla mücadele etti. Hastalığı ilerledikçe Kırım ve Avrupa’nın güney bölgelerinde yaşamaya başladı. 1904’te durumu ağırlaşınca Almanya’nın Badenweiler kentinde tedavi gördü. 15 Temmuz 1904’te burada hayatını kaybetti. Vasiyeti üzerine Moskova’daki Novodeviçi Mezarlığı’na defnedildi.
Çehov, özel hayatında alçakgönüllü, mizah anlayışı güçlü ve insanlara yardım etmeyi seven biri olarak tanınırdı. Yaşamı boyunca sade bir hayat sürdü ve doktorluk mesleğini hiçbir zaman bırakmadı.