Last Updated on 27 Aralık 2022 by Aslıhan Demiralay
Beyaz Kitap-Han Kang
“Suların buluştuğu sınırda durup tıpkı ebediyen tekrarlanacağa benzeyen dalgaların hareketlerini izlerken (fakat aslında ebedi değildir, çünkü yeryüzü ve hatta güneş sistemi de bir gün yok olacak), hayatımızın kısa bir andan ibaret olduğu gerçeği tenimize değer.”
Beyaz Kitap; Koreli yazar Han Kang tarafından yazılan, dilimize Göksel Türközü tarafından çevrilen, April yayınları tarafından 2021 yılında basılan psikolojik bir kitap. Yazar bu kitabı ile 2018 Booker Ödülün’e aday gösterilmişti.
Beyaz Kitap Konusu
Beyaz Kitap; önümüze alışılageldiğimiz gibi bir olay örgüsü sermeyen, kısa kısa öykülerden oluşan bir kitap. Bu öyküler ya da başlıklar yer yer birbirinden bağımsız çizgide ilerlerken, yer yer bir bütün oluşturuyor. Han Kang yazmaya, beyaz renkli nesnelerin ve beyazın çağrıştırdığı şeylerin ilhamı ile başlıyor. Anlatı; pirinç, kesme şeker, bulut, kemik gibi kısa kısa bölümlerden oluşuyor. Bunun yanında beyaz rengin çağrıştırdığı ruh, veda, sessizlik, nefes gibi okuyanı üzerinde derin düşünmeye davet eden başlıklar da var. Bazı bölümler kendi özgürlüğünü ilan etmiş olsa da kitapta esas olarak yazarın, doğduktan birkaç saat sonra ölen ablasının matemine tanık oluyoruz. Annesinin bu durumla başa çıkış şekli, o ölmeseydi yazarın belki de hiç doğmayacağı gerçeği, ölümün getirdiği çaresizlik, bu ağır kaybın gölgesinde filizlenen ve süren bir yaşama ayna tutuyor Han Kang.
Kitabın geneline hâkim olan hüzün bazı bölümlerde yerini yaşama, yaşamaya dair fark etmediğimiz şeylere dikkatimizi çekmek üzere dağılıyor. Üşüdüğümüz ve soğuktan şikâyet ettiğimiz zamanlarda ağzımızdan çıkan beyaz buharın aslında nefes aldığımızın, yani kanlı canlı yaşadığımızın bir göstergesi olduğunu bize hatırlatması gibi. Bunun yanında kitabın şiirsel ve yoğun anlatımı içerinde saflık ve masumiyetin rengi olarak öğrendiğimiz beyazın aslında çoğu zaman kayıpları, vedayı, ruhu, hüznü anımsattığı gerçeği ile de yüzleşiyoruz.
Beyaz Kitap Son Söz
Kitabın benim için zor bir okuma olduğunu belirtmem gerek. Bunun yanında; gündelik hayatta sık karşılaştığımız kavramlara farklı bir gözle bakmak isterseniz, şiirsel anlatımdan hoşlanıyorsanız, yoğun kıvamlı metinler okumakta zorlanmıyorsanız Kang’ın elinden tutup “Beyaz Kitap”ın hüzünlü akışına kendinizi bırakabilirsiniz.
Ben yine de yazımı, kitabın yarattığı hüzün havasını dağıtacak bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Kim bilir, belki de hayata daha sıkı sarılmak için zaman zaman işaretleri takip edip “Hayattayım” diyebilmek gerekiyordur…
“Soğuk bir kış gününün sabahında ağızdan çıkan ilk beyaz buhar… İşte bu, yaşadığımızın ispatı…”