Last Updated on 8 Aralık 2022 by Aslıhan Demiralay
O Geri Döndü
Dikkat: Yazı Film Hakkında Spoiler Bilgiler İçermektedir
Er Ist Wieder Da-2015
Timur Vermes’in aynı adlı romanından ekranlara uyarlanan bir Hitler parodisi, Er ist wieder da – O Geri Döndü. Kriegerin ve The Sunlit Night filmlerinin yönetmenliğini üstlenen David Wnendt’in yönetmen koltuğunda oturduğu 2015 yılı Alman yapımı film, parodi-komedi türü olarak karşımıza çıkıyor. Filmin başrolünde ise; birçoğumuzun Netflix’in Dark dizisinde Ulrich Nielsen karakteri ile tanıdığı, Oliver Masucci yer alıyor. Masucci’ye Fabian Busch ve Franziska Wulf eşlik ediyor.
Hitler İktidara Gelmeden Önce Almanya’da ki Durum
Filmin incelemesine geçmeden önce, II. Dünya Savaşı Dönemi Almanya ve Hitler hakkında kısmen de olsa bilgi paylaşmakta fayda olacağını düşünüyorum. Hiçbirimiz bu konulara yabancı değiliz. Ancak, tarih meraklılarını dışarıda bırakarak konuşayım, tarihin gerçekten ne kadarı aklımızda? Çoğumuz tarihe genel hatları ile hakim olsa da, bilgilerimizin çoğu lise yıllarına kadar aldığımız tarih derslerinden aklımızda kalanlar ile sınırlı.
Peki o yıllarda neler olmuştu ve Hitler nasıl başa geldi, neler yaptı, neler amaçladı? Tarihi biraz geri saracak olursak; I. Dünya Savaşı ardında büyük bir yıkım bırakarak 1918 yılında sona ermişti. 1918 yılının Kasım ayında Alman Devrimi gerçekleşti. Savaşta yaşanan yıkım, işçi sınıfını derinden etkilemişti. Bu dönemde kitleler hala SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) etkisi altında idi. Aralık 1918’de yaşanan olaylar sonucu ile SPD ve kitleler arasında ayrımlaşma başladı. Ocak 1919’dan itibaren gelişen olayların sonucunda işçiler ve hükümet arasında derin çatlaklar oluştu. 5 Ocak 1919’da, daha sonra başkanlığını Hitler’in devralacağı Alman İşçi Partisi (DAP) kuruldu. Hitler, ilk kez 16 Ekim 1919’da, partililerin karşısına çıktı ve 111 kişiden oluşan izleyici kitlesine hitap ederek “Büyük Almanya” hakkındaki görüşlerinden söz etti. Alman İşçi Partisi’nin adı 1920’de değişerek bugün bildiğimiz adını aldı. Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi.
1923 yılında ekonomi, tüm dünyada olduğu gibi Almanya’da da kötüye gitmeye devam ediyordu. Ekonomik krizlerin yoğun olarak yaşandığı bu yıllarda, enflasyon artışıyla eriyen işçi maaşları, işçi sınıfına derin darbeler indirmeyi sürdürmüştü. Böylelikle grevler ve çatışmalar yeniden alevlendi.1923 yılının sonlarına doğru, bir dönem kitleleri peşinden sürükleyen SPD hükümetten ayrıldı. KPD ise yasaklanmış olmanın verdiği zorunlulukla faaliyetlerini illegal yollardan devam ettirmeyi deniyordu. Almanya bu yıllarda sağ bir eğilim göstermeye başlamıştı ve sahne NSDAP için boşaltılmış gibi görünüyordu.
Hitler 1925 yılında Kavgam kitabını yazmış, propagandanın öneminden yine bu kitabında çokça söz etmişti. Buna göre; Hitler, düşmanın savaş propagandasından çok şey öğrenmişti. Propagandanın en efektif şekilde yayılmasını kitle iletişim araçlarını kullanarak sağlayabileceğinin bilincinde olan Hitler’in ilk hamlelerinden biri, bu araçları akıllıca kullanmak olmuştu. Bu noktaya özellikle değinmek gerekir, çünkü O Geri Döndü filminde neredeyse gözümüze sokularak aktarılan da tam olarak budur.
Şimdi, 1925 yılından, Hitler’in iktidara geldiği 1933 yılına atlıyoruz. 1933 yılına gelindiğinde, Hitler ve partisine olan destek artmıştı. Kurmuş oldukları iki önemli örgüt hızla büyüyor, takipçileri hızla artıyordu. 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’ın getirdikleri de Hitler ve partisinin ekmeğine yağ sürmüştü. 1933 yılının Mart ayında yapılan seçimlerde hiçbir parti çoğunluğu sağlayamamıştı. “24 Mart 1933’te, Hitler’e Yasa ile ‘geçici olarak genel yetki’” verilmişti. Olağan Üstü Hal kararı ile, Yasa, Hitler ve kabinesinin 4 yıl süresince hükmetmesini ön görülüyordu. Almış olduğu yetkilerle birlikte Hitler, NSDAP dışındaki partilerin faaliyetlerini yasaklamaya, eyaletlerin yetkilerini ise feshetmeye başlamıştı. Nazi olmayan partiler 1933 yılının Temmuz ayında tamamen yasaklanmıştı. Hindenburg’un ölümünün ardından Hitler ve partisi sınırsız yetkiye kavuşmuş, Hitler’in diktatörlük dönemi başlamıştı.
1933-1945 yılları arasında, Hitler’in en önemli adamlarından biri olarak karşımıza çıkan, ve propaganda süreçlerini başarılı şekilde uygulamaya koyan Goebbels, Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı olarak sahneye çıktı. Goebbels, propagandanın başarılı olup olmamasını “belirlenen hedefe ulaşıp ulaşmadığı” şeklinde açıklıyordu. Hedef kelimesiyle kastedilense “propagandanın belli bir süre içinde insanları ateşleyerek belli bir fikre yöneltmesi” idi (Goebbels, 2019, s.47; akt; Bozkanat, 2021, s. 77). “Hitler ise, propagandayı bir “siyasi terbiye” olarak değerlendirirken en büyük payeyi basına” (age; s.78) veriyordu. Hem Goebbels hem de Hitler, propagandayı bir araç olarak görüyor, kitle iletişim araçları üzerinden yapılan propagandanın kitleler üzerinde yoğun etkisi olduğu gerçeğinden hareket ederek bu araçları etkili biçimde kullanıyorlardı. 20. yy başlarında en güçlü kitle iletişim araçları gazete, radyo ve sinema olarak karşımıza çıkıyor. Radyonun bu yıllarda, hem propaganda hem de enformasyonu yayma amacı ile Hitler, Goebbels, Stalin gibi pekçok isim tarafından aktif biçimde kullanıldığı gözlemlenmiş. Gönenç, İletişimin Tarihsel Süreci adlı çalışmasında, 1930’lu yıllarda radyonun önemli bir toplumsal etki gücü olarak siyasal alanda dikkat çektiğine vurgu yapıyor ve Nazi deneyimi ile II. Dünya Savaşı’nın radyolar savaşı olarak anılmasının bundan kaynaklandığına dikkat çekiyor (2007; s. 97).
Breitkopf ise; Alman Hükümeti’nin 1933 yılının Ocak ayı sonunda NSDAP tarafından devrilmesi ve Hitler’in başbakan olarak göreve gelmesinin radyo için de kökten değişiklik anlamı taşıdığını ifade ediyor ve tüm radyo şirketlerinin haklarının Goebbels’in başında bulunduğu Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı’na geçtiğini dile getiriyor. Bu noktada Breikopf, Goebbels’in amacının tüm halkı radyo aracılığı ile nasyonal sosyalizm adına etkilemek olduğunun altını çiziyor. Radyoların ucuzlamasınının da bu döneme denk geldiğini unutmayalım. Breitkopf, geliri düşük ailelerin radyo edinememe sorununu ortadan kaldırmak amacı ile ucuz radyo üretimine başlandığını ifade ediyor (2007, akt. Kasım; 2011; s. 67).
Bu dönemde radyonun bu denli önemli olması ise, televizyonun henüz yaygın olmamasından ve gazetelerin baskı ve dağıtımları ile okuma yazma oranlarının yetersizliğinden kaynaklanıyor (Kasım, 2011; s. 65). 2015 yapımı O Geri Döndü filminde Hitler’in televizyonu, televizyonun yaygın kullanımını ve ne denli geniş kitlelere hitap edebileceğini fark etmesi bu anlamda oldukça güzel işlenmiş. Filme çevrilen kitabın yazarı Timur Vermes’in hem yarı Alman yarı Macar olması ile ailesinden dinlemiş olduğu hikayeler, hem de Erlangen-Nuremberg Üniversitesinde Tarih ve Politika bölümünde okumuş olması, kitabında oldukça gerçekçi tablolar sunmasını sağlamış diyebiliriz.
Er Ist Wieder Da Filminin Konusu
Gelelim filmin kendisine. 21.yüzyıl’da gözlerini açan Hitler’in bu yüzyıla hızlı adaptasyonu ve nihai amacını gerçekleştirmek için yeniden harekete geçmesini konu alan film, içeriği ve anlattıkları ile The Wave (Dalga) filmini andırıyor. Başarılı bir propaganda ile kitlelerin nasıl etki altına alınabildiğini gözler önüne seren iki film de oldukça çarpıcı olmakla birlikte, her iki film de diktatörlüğün bir takım sonuçlarını ortaya koyuyor.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden pek çok filmde parodileri yapılan Hitler’i sanıyorum ki ilk kez bir Alman filminde komedi unsuru olarak görüyoruz. Elbette muadillerine kıyasla kullanılan dil ve filmin bağlandığı nokta oldukça farklı. Filmin tek amacı Hitler’i bir alay unsuru olarak konumlandırmak olsaydı, belki de film çok daha farklı şekillenebilirdi ancak ne Vermes’in romanının ne de romandan uyarlanan filmin yegane amacı onu bir alay unsuru olarak ortaya koymak değil.
Er ist wieder da (O Geri Döndü), Hitler’in saldırgan politikalarının nasıl geliştiğini, kitleleri nasıl etkisi altına aldığını ve kendi yolunu izlemeleri için insanları nasıl etkilediğini bir 21. yüzyıl kurgusu üzerinden son derece başarılı bir şekilde aktarıyor.
Hitler bir şekilde zamanda yolculuk yaparak kendi sığınağından 2011 yılında, eskiden sığınağının bulunduğu ve şimdi evlerin arasında kalmış bir parkta gözlerini açıyor. Oldukça gerçekçi bir şaşkınlık ve son derece gerçekçi bir kaybolmuşluk hissi aktarılıyor seyirciye. Filmin başlangıcı umut vaat ediyor. Hitler, parktan geçen çocuklara sorular soruyor, ancak karşısındaki gençliğin kendisini selamlamaması, Führer olarak hitap etmemesi ve hatta umursamaması onu bir kez daha sarsıyor. Neler olduğunu anlamaya çalışan Hitler, kendini gazete de satan bir büfenin önünde buluyor. Nerede ve hangi zamanda olduğunu gazetenin ucundan gördüğü tarihle algılayan Hitler, Türkiye’den gelen bir gazetenin satılmasını elbette göçe değil, Türkler ile muhteşem bir dostluğun sonucu olarak savaşı kazanmalarına bağlıyor.
Gidecek yeri olmayan Hitler, büfenin sahibi sayesinde kendine kalacak yer bulmuş oluyor ve bu sayede bulduğu tüm gazeteleri okuyarak yaşananlara, tarihte neler olduğuna anlam vermeye çalışıyor. Filmin yer yer Almanya’nın sosyodemografik ve kültürel yapısına dair konuşmaların yaşandığı dakikalarında Almanya’nın savaştan mağdur çıkması, Almanya’da yaşayan Türkler, Alman halkının Hitler dönemi sonrasında yaşadığı değişim, demokratik yapı ve Merkel gibi pek çok konuya kısaca değiniliyor ve daha sonra yeniden değinilmek üzere bu konulardan uzaklaşılıp Hitler’in iç dünyasına geri dönüyoruz. Onun iç sesinden dinliyoruz neler düşündüğünü. Hitler, değim yerindeyse bir şoktan ziyade sinirle karışık kriz yaşıyor öğrendikleri karşısında. Çok öfkeli ve olan bitene anlam veremiyor.
Başarısız bir televizyon programı yapımcısının işe dahil oluşu da bu esnada gerçekleşiyor. Kayıtları izleyip yeni bir şey bulması gerektiği konusunda annesine yakınan Fabian Sawatzki, kayıt esnasında arka planda yer alan Hitler görünümlü komik adamı fark ediyor. Onu kullanarak yeni bir program çekebileceğini ve bununla başarıya ulaşabileceğini düşünen Sawatzki, kendini büfede buluyor. Hitler içinse bu, kendini halka yeniden tanıtabilmek ve nihai amacına ulaşabilmek için mükemmel bir fırsat. İkili arabayla yollara düşüyor ve ülkenin çeşitli yerlerine giderek insanlarla röportajlar yapıyor.
Önce içinde bulunduğu yüzyılı kavramaya çalışırken gördüğümüz Hitler, kısa sürede durumu kavrıyor ve bu kez de gelinen noktayı eleştirmeye başlıyor. Merkel’den tutun da televizyonda gösterilen eğlence programlarına kadar geniş çaplı eleştirilerde bulunuyor ve toplumun nasıl etkisiz bir hale getirilmiş olduğundan şikayetçi oluyor. Televizyon tarafından hissizleştirilmemiz konusunda ise ne yazık ki doğru çıkarımlarda bulunuyor ve bunu Hitler’in ağzından duyup da kurgusal bir karakter bile olsa söylediklerine kafa sallayıp ‘adam haklı’ diyor olmak oldukça ürkütücü.
Baudrillard, kitle iletişim araçları için “sihirli ve tüketilen bir (eğlence) gösteri” diyor bir kitabında. Filmde bu ‘sihirli ve tüketilen eğlence’, Hitler’in bir komedi şovu sunucu olarak karşımıza çıkmasıyla ekrana taşınıyor; yemekten obezite şovlarına kitleleri uyutan programların varlığını keşfeden Hitler, halkı kendi isteği doğrultusunda uyandırmak amacı ile yine televizyonu kullanmayı seçiyor. Alman halkının bu boş televizyon şovlarını izlemesinden son derece rahatsız ve bunu her fırsatta dile getiriyor. Tıpkı Goebbels’in dediği gibi, tıpkı Katolik Kilisesi’nin 2000 yıldır yaptığı gibi, aynı şeyi yineleyerek kendini var etmeye ve tutunmaya çalışıyor. Aynı zamanda Hitler’in Mein Kampf kitabında da yineleme ile ilgili cümlelere yer veriliyor ve Hitler, kitabında propagandanın az sayıda düşünce ile sınırlandırılarak sürekli olarak yinelenmesi gereğinden bahsediyor. Er ist wieder da, hem Goebbels’in hem de Hitler’in düşüncelerini başarılı bir şekilde işliyor ve günümüze uyarlıyor.
Filmin bu aşamasında seyirci ve yapımcıların bir kısmı çekimser evrede iken, bir kısmı ise onaylama evresinde. Bu noktada, M.A. Milburn’un Yale İletişim Modeli’ni anlattığı kitap bölümü akıllara geliyor. 1953 yılında Hovland ve arkadaşlarının yapmış olduğu araştırmalara göre; “dinleyici tutumlarını değiştirmede bir iletişimin etkili olup olmayacağını belirleyen önemli etmenler, kaynağın (kim?), iletişimin (ne?) ve dinleyicinin (kime?) özellikleri” olarak karşımıza çıkıyor. İzleyici/dinleyici kitlesi olarak karşımıza çıkarılan Alman halkı, yavaş yavaş Hitler’in söylediklerini olumlarken, onu, yani bir bakıma ‘düşmanı’ tanıyanlar ise aynı şeylerin yeniden yaşanmaması için etraflarındakileri uyarmaya çalışıyor.
Bu esnada, kendi çıkarları peşinde olan bir program yapımcısı, önce isimsiz bir ‘halka karşı nefret söylemi’ ihbarında bulunuyor. Bölge Savcısı ile görüşen Katja Bellini, ne yapılması gerektiğini sorduğunda, Bölge Savcısı’nın “Şikayette bulunan kişi solcu bir ahmak olsa gerek” açıklamasına şahit oluyoruz. Bölge Savcısı aynı zamanda programı muhteşem bulduğunu, Führer’in duruşu ve katılığını çok beğendiğini de ifade ediyor bu konuşmada. Böylece film, izleyiciye, pek çok farklı kesimden insanın 70 yıl sonra aralarında bitiveren Hitler’e karşı sempati beslediğini aktarıyor.
Bu olayın ardından program yapımcısı Christoph, Hitler’in bir köpeği vurduğu kaydı ele geçirip yayınlıyor. Bu noktada filmi izleyenler olarak çoğumuz insanların Hitler’e sırtını dönmesini bekliyoruz haliyle. Ancak böyle olmuyor. Bu vukuatla birlikte son bulan şovun ardından, kanalın izlenme oranları bir anda düşüyor. Hitler kendi kitabını yazıp bastırırken, kitap için bir de film anlaşması yapılıyor. İmza günü düzenliyor, gelenlerle fotoğraflar çektiriyor. Kendisini ‘meşhur’ eden adamı psikiyatri koğuşuna kapattırırken, Alman halkını ardına alıp nihai hedefine ilerlemeye devam ediyor. Milburn’un kitabında bahsi geçen “İnanç İkilemleri Çözümü” kavramı, bu durumu açıklayacaktır diye düşünüyorum. Milburn, İnanç İkilemleri Çözümü’nde dört yol olduğunu ifade ediyor. İnkar, güçlendirme, ayrıştırma ve dönüştürme… Filmi izlerken Hitler’in video karşısında verdiği tepkileri bu dört yol ile aştığını net şekilde görmek mümkün.
Kitle psikolojisi kavramının son derece güzel işlendiği filmde, Hitler’in bundan 70 yıl önce yaptığı gibi kitle iletişim araçlarını son derece efektif birer propaganda aracı olarak kullanmasına da şahit oluyoruz. Hitler’i eski dostu Goebbels’in aktif ve başarılı biçimde kullanmış olduğu propaganda yöntemlerini bu kez tek başına uygulamayı denerken izliyoruz. Bunda da gayet başarılı olduğunu görüyoruz.
Tüm yaşanmışlıklara rağmen, Hitler’in 21. Yüzyıla gözlerini açmasıyla birlikte oldukça kısa bir sürede nasıl aynı noktaya gelinebileceğini parodisel biçimde aktaran film; yer yer düşündürücü ve hatta rahatsız edici bir hal almış.
Herkesin komik bir parodi öğesinden ibaret gördüğü ve ciddiye almadığı bu adamın tüm ciddiyeti ile topluma kendi fikirlerini aşılama çabalarının yavaş yavaş olumlu sonuçlar doğurduğunu görmek oldukça ürkütücü. Zibardo’nun “kötülükten korkarız fakat aynı zamanda ondan etkileniriz” sözleri beliriyor zihnimde. Korkutucu bir deney, tüyleri diken diken eden bir karşılaşmayı yer yer gülerek izlemenin yarattığı rahatsızlığı yaşıyorum.
Filmin Künyesi
Yıl: 2015
Süre: 1 saat 56 dk
Yönetmen: David Wnendt
Senarist: David Wnendt, Mizzi Meyer, Timur Vermes
Oyuncular: Oliver Masucci, Thomas M. Köppl, Marc-Marvin Israel, Fabian Busch, Franziska Wulf
Orijinal Dil: Almanca
Bu Yazıyı Beğendiyseniz Bunlar da İlginizi Çekebilir:
KAYNAKÇA:
Aziz, A. (2019): Siyasal İletişim, Nobel Yay., Ankara.
Baudrillard, J. (2015): Sessiz Yığınların Gölgesinde, çev. Adanır, O., Doğubatı Yay., Ankara.
Bozkanat, E. (2021): “Algı Yönetimi ve Propaganda: Nazi Almanyası Üzerinden Bir Değerlendirme”, Marmara Üniv, Öneri Der., cilt: 16, sayı: 55, s. 74-94.
Eyidiker, U. (2020): “Erken Dönem Alman Sosyal Demokrasisi ve Rosa Luxemburg”, IAAOJ, i: 6, v:2, s. 90-113, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1172208 .
Gönenç, Ö. (2007): “İletişimin Tarihsel Süreci”, İ.Ü. İletişim Fak. Der, sayı: 28, s. 87- 102, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/212208 .
Heywood, A. (2013): Siyasi İdeolojiler: Bir Giriş, çv. Bayram, K.A., vd., yay haz. Kalkan, B., Adres Yay., 5. Baskı, Ankara.
Kasım, M. (2011): “Hitler Döneminde Propaganda Aracı Olarak Radyo”, Selçuk İletişim Der., cilt: 6, sayı: 4, s. 64-75, https://dergipark.org.tr/tr/pub/josc/issue/19022/200605 .
Milburn, M.A. (1998): Sosyal Psikolojik Açıdan Kamuoyu ve Siyaset, çev. Dönmez, A. ve Duyan, V., İmge Yay., Ankara.
Sarıgül, A. (2020): “Yeni Bir Ulus Oluşmasında Propagandanın Etkisi: Alman Nasyonalist Parti Örneği”, AİCUSBED, i:6, s. 285-320, https://dergipark.org.tr/tr/pub/aicusbed/issue/54190/687788 .
Yalı, S. (2019): “Althusser’in İdeoloji Kavramı Çerçevesinde Hitler ve Tehlikeli Yükselişi”, Düşünbil Der., s.30-34 .